SALIH TAS

PT Sohbetinden

Şamil Tayyar: “O ‘ev’ son anda aranamadı”

 

“Bazı Emniyet’çiler söyledi. Ergenekon’a müdahale edildi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nu ve eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ı gölgede bırakacak bir şahsın evine son anda gidilemedi. Operasyon yarıda kaldı.”

“Ergenekon’un en az beş kişilik bir kurucu grubu var. Şimdilik Eruygur ve Tolon biliniyor. Diğer üç koltuğun sahibi üçüncü iddianamede açığa çıkacak. İlk akla gelenler Kanadoğlu, Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz.”


“Askerî ihalelere giren ya da tesisleri Jandarma bölgesinde olan işadamlarından Ergenekon’a para akmış.Ergenekon, Jandarma bölgesinde çalışan patronlarla çok sıcak temas kurmuş.”


* * *


NEDEN: ŞAMİL TAYYAR

Türkiye seçim sonuçlarını tartışıyor. İktidar açısından bir referanduma dönüşen bu yerel seçimlerin çarpıcı sonuçları daha epey tartışılacak gibi gözüküyor. AKP’nin oy kaybının analizleri yapılacak ve AKP’nin bu seçimden nasıl dersler çıkaracağı merak edilecek. Çünkü AKP yönetiminin oy kaybıyla ilgili yapacağı değerlendirmeler, varacağı sonuçlar ve alacağı yeni kararlar, Türkiye’nin Ergenekon’la hesaplaşma ve temizlenme mücadelesini kökünden etkileyecek. Şu anda herkes seçim sonuçlarını tartışıyor olsa da, Türkiye’nin asıl büyük sorunu olan Ergenekon varlığını sürdürüyor. Açıklanan iddianameler, Ergenekon’un boyutlarını, amaçlarını ortaya koyuyor. Birkaç darbenin kenarından döndüğümüz anlaşılıyor. Ancak Ergenekon hâlâ tümüyle ortaya çıkartılamadı, bütün “failleri” ele geçirilemedi. Bu konuyu en iyi bilenlerden biri olan
Operasyon Ergenekon ve Gölge İktidar kitaplarının yazarı Şamil Tayyar’la, Ergenekon meselesindeki “gizli” pazarlıkları, kimlere dokunulamadığını, bundan sonra ne olacağını, kimlere dokunulabileceğini konuştuk. Star Gazetesi Ankara Temsilcisi olan gazeteci yazar Şamil Tayyar’ın son olarak Kıta Dur isimli kitabı yayınlandı.

* * *


BİRİNCİ BÖLÜM


NEŞE DÜZEL: Önce hemen seçim sonuçlarıyla Ergenekon arasındaki ilişkiyi sormak istiyorum. AKP’nin oylarının yüzde 40’ın altına düşmesi Ergenekon sürecini yavaşlatır mı yoksa AKP siyasi irade olarak Ergenekon soruşturmasının arkasında durmaya devam eder mi?


ŞAMİL TAYYAR: Başbakan Erdoğan seçimlerle ilgili her türlü değerlendirmeyi yapacaklarını açıkladı. Eğer Ergenekon’la ilgili sürecin AK Parti’ye oy kaybettirdiği sonucuna varırlarsa bu Ergenekon’la mücadeleyi geriye götürür. Başbakan’ın danıştığı isimler arasında Ergenekon’la mücadelede frene basmak gerektiğini düşünenler var ama bu doğru değil. 28 Şubat Susurluk sürecinde Erbakan’ın yaptığı hataya düşerler. AK Parti Ergenekon’da uzlaştığı an dizlerinin üzerine çökertilir.


Peki, araya seçimin girmesiyle biraz gündemin gerisine düşen İkinci Ergenekon İddianamesi’nin tümünü okuyacak vaktiniz oldu mu?


Konuların çoğunu bildiğim için tamamını çok hızlı okudum.


İkinci İddianame ile birincisi arasında en önemli fark ne sizce?


Birinci İddianame’nin ağırlık noktası telefon görüşmeleriydi. Bu yüzden de Ergenekon davası, bant çözümlerinden ibaretmiş gibi algılandı ve “tape davası” diye eleştirildi. İkinci İddianame’nin hazırlandığı sırada ise yapılan operasyonlarla ortaya krokiler, gömülü silahlar, bombalar çıktı. Ergenekon’a inanmayanlar, bu insanların gerçekten çok karanlık işler planladıklarını ve bunun için cephanelik kurduklarını gördüler. İkinci İddianame, Ergenekon’a inanmayanların kafasındaki karışıklığı biraz giderdi. Çünkü bu iddianamede çok önemli belgeler var. Ayrıca şu anda ele geçirilmiş 200 el bombası var.


Çok mu büyük bir cephane bu?


Bu el bombaları, Ergenekon’u sulandırmak isteyenlere bir cevaptır. Danıştay cinayeti tek bir silahla işlendi. Bir Glock marka silahla Türkiye neredeyse bir darbenin eşiğine getiriliyordu. Hatırlayın Ertuğrul Özkök, bu cinayet için “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” diye yazdı. Danıştay baskınının tamamen dincilerin, bir “türban çetesinin” eylemi olduğuna dair manşetler ve köşe yazıları çıktı. Ardından Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan, biri patlayan ikisi patlamayan üç el bombasıyla Türkiye rejim değiştiriyormuş gibi bir havaya sokuldu. Bu karanlık hesaplar deşifre edildiği için şimdi rahat konuşuyoruz ama eğer o ruh iklimi sürseydi bugün Türkiye çok farklı bir yere gidebilirdi. Zaten İkinci İddianame’deki bir önemli fark da Danıştay cinayetiyle ilgili.


Danıştay baskını, Ergenekoncuların ülkede kaos ortamı yaratıp darbe yapmak için düzenledikleri eylemlerden biri olarak mı davaya girdi?


Evet. Yargıtay, mahkeme kararını bozdu ve bu cinayetin Ergenekon’la ilişkili olabileceğine karar verdi. İkinci İddianame, Danıştay cinayetini ve Cumhuriyet’e bomba atılmasını Ergenekon Örgütü’nün eylemleri olarak tarif etti. Şimdi bunlarla da suçlanıyorlar.


İkinci İddianame’ye de baktığımızda, Ergenekon’un en tepesinde darbecilikle suçlanan gene sadece iki emekli general var. Bunlar gerçekten örgütün en tepedeki isimleri mi?


Birinci ve İkinci İddianameleri topladığınızda 142 sanık var. Ayrıca dokuz ve onuncu dalga operasyonlarla ilgili olarak 77 kişi hakkında da soruşturma devam ediyor.


Bedrettin Dalan bunlar arasında mı?


Evet. Aslında çok kritik isimler olacak Üçüncü İddianame’de. Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek... Hepsi Üçüncü İddianame’de olacak. İkinci İddianame’ye gelince... Şu anda bir numaralı sanık eski Jandarma Genel Komutanı emekli General Şener Eruygur, iki numaralı sanık eski Birinci Ordu Komutanı emekli General Hurşit Tolon, üç emekli Albay Levent Ersöz, dört emekli albay Hasan Atilla Uğur, beş numaralı sanık da emekli General Veli Küçük. Darbe girişimleri onların görev yaptığı dönemde olmuş. Bu isimlerden sadece Eruygur ve Tolon için Ergenekon örgütüyle ilgili “kurucu üye ve üst düzey yönetici” tanımı yapılıyor. Diğer üç sanıkla ilgili sanıkla böyle bir ifade yok.


Bundan, Ergenekon’un kurucu üye ve üst düzey yönetici sayısının aslında iki generalden ibaret olmadığını mı anlamalıyız?


Tabii. Ergenekon’un ele geçirilen bir örgüt şeması var. Orada, “Ergenekon Başkanlığı” deniyor. Bu başkanlık beş ya da yedi kişilik bir “Konsey”i tarif ediyor. Şu anda sanık iki kişi var. Asgari üç kişinin daha bu konseyde olması lazım. Savcılar buraya kimleri oturtacaklar, bilmiyoruz.


Üçüncü İddianame’de mi belli olacak bu?


Üçüncü İddianame’ye, Eruygur ve Tolon’la aynı fonksiyonu icra eden veya o konseyde yer alan iki isim daha girebilir. Bunlar emekli asker ya da sivil olabilir. Ağırlıklarına baktığımız zaman ilk akla gelen isimler, Tuncer Kılınç, Sabih Kanadoğlu ya da Kemal Yavuz... Kılınç ve Yavuz’un ifadeleri alındı. Üçüncüye sanık olarak girerler mi henüz bilmiyoruz. Ama konseyin tamamlanması için en az üç kişiye daha ihtiyaç var. Bunlar kim bilmiyoruz.


Dava konusu olan Ergenekon örgütü kaç yılında kurulmuş?


Ele geçirilen belgelere göre, 1999’un ekim ayında kurulmuş. Aralıktan itibaren faaliyete başlamış. Aslında bu, ordu içindeki iktidar savaşının sonucunda ortaya çıkmış bir örgüt. Dava konusu olan Ergenekon, 28 Şubat kadrolarına karşı kuruldu. Bunların o dönemdeki rakipleri Batı Çalışma Grubu’ydu. 1998 yılı 30 ağustosta Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı emekli oldu. Onun emekli olmasıyla iki grup arasındaki iktidar çatışmasında güç dengesi Ergenekoncular lehine değişmeye başladı. Çünkü Karadayı’nın yerine Hüseyin Kıvrıkoğlu genelkurmay başkanı oldu. Kıvrıkoğlu, bir yıl, Karadayı’nın kendisine emanet ettiği kadrolarla çalıştı. 1999 ağustosundaki Şûra’da ise kendi damgasını vurdu.


Ne yaptı?


Eruygur, Tolon ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Kıvrıkoğlu’nun çok yakın çalışma arkadaşlarıdır. Bunlar onun döneminde çok güçlendiler. 1997’de Kıvrıkoğlu’na suikast girişiminde bulunulduğu iddiasını çok daha kolay aydınlatabiliriz bu yüzden.


Kıbrıs’ta bir tören sırasında tribüne ateş açılmış ve Kıvrıkoğlu’nun önündeki sıralardan birinde oturan bir albay ölmüştü.


Tatbikatı Özel Kuvvetler yapıyordu. Özel Kuvvetler, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlıdır. Burası karanlık bir noktadır. Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanı oluncaya dek 1998 yılı boyunca hiç uçağa binmediği ve özel programlara katılmadığı anlatılır. Gerçi, aradan epey zaman geçtikten sonra 28 Şubat kadroları içinden Ergenekoncularla işbirliği yapanlar oldu. Mesela Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şener... Aynı şekilde Susurluk’un içindeki bazı kadrolar da daha sonra Ergenekon’la işbirliği yaptılar. Mesela Veli Küçük, Sami Hoştan, İbrahim Şahin... Ama 28 Şubat’ın lider kadrosundan Çevik Bir bugün ortalıkta yok mesela...

28 Şubat darbesinde genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ydı. Bugün Karadayı’nın kasetleri yayınlanıyor. Bu kasetlere göre Karadayı, 367 kararı için ANAP’a baskı yapıyor, ANAP ve DYP’yi birleştirmeye çalışıyor. Karadayı da mı daha sonra Ergenekonculara yakınlaştı?


Karadayı genelkurmay başkanı olmasına rağmen 28 Şubat’ın lideri değildi. Karadayı alt kadroları sert buluyordu. 28 Şubat’ın lider kadrosu Çevik Bir ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ydı. Batı Çalışma Grubu’nu da Erkaya kurdu. Daha sonra Batı Çalışma Grubu güç kaybetti ve tasfiye oldu. Yerine Ergenekon parladı. 28 Şubat kadrolarıyla Ergenekon arasında iktidar kavgası yaşanmış olsa da, AK Parti’nin iktidar olması üzerine, 28 Şubat’ın tasfiye olmuş bazı isimleri, Ergenekon’la mutabakata girdiler. Karadayı da böyle bir zımni mutabakata girmiş gözüküyor.


28 Şubatçılar Amerikan karşıtı değillerdi. Ergenekoncular ise Amerikan karşıtı ve Rusya’yla işbirliği kurulmasını istiyorlar. İki darbeci grubun arasındaki ideolojik farklılık bu muydu?


Ergenekoncular başta Amerikan karşıtı değillerdi. Onların Avrasya politikası, Rusya’yla ve Almanya’yla yakınlaşma politikaları 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra başladı. 1 Mart tezkeresinde AK Parti hükümetiyle Amerika arasında yaşanan gerginlikten yararlanmak istediler. Zaten 2003-2004 yıllarında darbe planları hazırlamaya cesaret etmelerinin bir sebebi de budur. O tarihte Amerika, AK Parti hükümetini hırpalamak ve burnunu sürtmek adına hükümet karşıtı faaliyetleri engelleyici olmadı. Ama bunların darbe yapacağını görünce, bence müdahale etti.


Amerika, hükümete darbe bilgisini vererek mi Ergenekonculara müdahale etti?


Hem siyasi iktidarı bilgilendirerek bence müdahale etti. Ayrıca Amerika’nın bilgisi olmadan ve onun desteğini almadan Türkiye’de asla darbe yapamazsınız. Dolayısıyla o dönemde AK Parti hükümetinin de darbecileri kontrol altına almaya çalıştığını görüyoruz.


Sizce Ergenekon’un özü darbe girişimi mi? Ergenekon davasının tümüne bir darbe hazırlığının davası olarak bakmak mümkün mü?


Evet. Şu anda Ergenekon bir darbe davası haline geldi. 2003’te başlatılan ve daha sonra devam ettirilen darbe girişimlerini kapsıyor bu dava.


İddianame, üç eski kuvvet komutanının görevdeyken bir ayaklanma hazırlığına katıldıklarını ama emekli olduktan sonra bu girişimden çekildiklerini söylüyor. Niye onlar durdu da Şener Eruygur ve Hurşit Tolon duramayıp devam etti sizce?


Özden Örnek’in günlüklerinden, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman asında en az Eruygur kadar bu işe hevesli biri gibi algılanıyor. Bence Amerika bazı istihbarat bilgilerini MİT’le ve hükümetle paylaştı. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, komutan Aytaç Yalman’a gidiyor ve, “Şener Eruygur’u uyarın. Bazı yanlış işler yapıyor. Sanmayın ki bunlar gizli kalıyor. Birileri bunlardan haberdar” diye uyarıyor. O konuşmadan sonra Yalman deşifre olduğunu hissediyor ve bunun bedelinin ağır olduğunu düşünmüş olmalı ki yavaş yavaş darbe planlarından ve Şener Paşa’dan uzaklaşıyor. Aynı şekilde diğer kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve Özden Örnek de kopuyorlar.


MİT onları niye uyarıyor?


Sonuçta başbakanlığa bağlı bir kurum. Belki hükümetin baskısıyla uyarıyor. Belki de Amerika darbeye dur deme ihtiyacını duydu ve bu operasyonu MİT üzerinden yaptı.


Aytaç Yalman’la Şener Eruygur’un kişisel banka hesaplarından 1,5 milyon doları transfer edip dinleme aygıtları alındığını duyurdu Taraf gazetesi. Bu paralar nereden gelmiş olabilir?


Bu iddia doğruysa, ciddi bir kaynak ayırdıkları anlaşılıyor bu işe. Ergenekon’un iş dünyasıyla ilişkileri olduğunu biliyoruz. Bunlar Ergenekon üyesi değiller. Ama bunlar askerî ihalelere girdikleri ve orduyla iş yaptıkları için ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde kurulu olduğu için, Ergenekon, iş dünyasından ciddi bir para akışı sağlamış gözüküyor. Özellikle Jandarma bölgesinde işletmeleri bulunan patronlarla Jandarma arasında daha sıcak bir temas kuruluyor.

Cuntacılar sadece sivilleri değil ordu mensuplarını da fişlemişler. Başarılı olmaları halinde orduyu da değiştireceklermiş. Sizce nasıl bir değişiklik yapacaklardı orduda?


Bunlar Sarıkız, Ayışığı, Yakomoz ve Eldiven diye dört darbe planı hazırlamışlar. Sarıkız darbe planı, darbeye bir zemin hazırlama projesidir. Bunda medyanın, derneklerin ve STK’ların örgütlenmesi ele alınıyor. Ayışığı ve Yakamoz darbe planları ise yönetime nasıl el konulacağını, darbenin nasıl yapılacağını, anlatıyor. Önce Hilmi Özkök istifa ettirilecek, yerine Aytaç Yalman, arkasından da Şener Eruygur genelkurmay başkanı olacak. Tolon da kara kuvvetleri komutanı olacak. TSK yeniden yapılanacak. Eldiven darbe planında ise darbe yapıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir devlet olacak, uluslararası ilişkiler nasıl dizayn edilecek, bu planlanıyor. Ama darbeciler Hilmi Özkök’ü emekli edemediler. Ondan sonraki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la ve ardından İlker Başbuğ’la çok uğraştılar.


Nasıl uğraştılar? Neler yaptılar?


İkinci İddianame’de Büyükanıt’ı zehirlemeye çalıştıklarını görüyoruz. Daha önce de Hilmi Özkök’ü zehirlemeye çalışmışlar.

Başbakan Erdoğan’la eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın ünlü Dolmabahçe buluşmasında Ergenekon konuşulmuş olabilir mi?


Sanmıyorum. Ama ne konuşulduysa hepsini başbakanın not ettiğini biliyorum. Çünkü başbakan gün içinde tüm yaşadıklarını not ediyor. Hatta Dolmabahçe’deki görüşmeden hemen sonra bir parti yöneticisi giriyor. Bu arada Özel Kalem’de bekleyen bakanlar var. Yönetici, başbakanın yanından 45 dakika sonra çıkıyor. Bakanlar, “Dolmabahçe’yi anlattı mı” diye merakla sorduklarında, “Hayır, o konuda tek laf etmedi, sadece not aldı. Ben odada 45 dakika boyunca öylece oturup bekledim. Başbakan sürekli bir şeyler yazdı. Yazmayı bitirdikten sonra da bana başka bir konuda bir şeyler söyledi ve odadan çıktım” diyor.


İkinci Ergenekon’da darbecilerle medya arasındaki bağlar daha da detaylı çıkıyor ortaya. Bazı gazete patronlarını işin içine sokmuş gibi gözüküyorlar. Medya bu darbe girişimlerinin ne ölçüde içinde sizce?


İddianameye göre iki odak gözüküyor. Cumhuriyet Gazetesi ve Aydınlık Dergisi. Bir de Kanaltürk Televizyonu. Bunları çok ağırlıklı olarak kullanmışlar. Daha sonra bunları yeterli bulmayıp Aydın Doğan’a ve Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’e baskı yapmışlar. Ama şunu itiraf etmek lazım ikisi de kısmi destek verdiler, tümden onların yayın organı gibi hareket etmediler. İddianamedeki eklere baktığımızda, Ergenekon’un herkesi dinlediğini görüyoruz ve bunların tüm ticari faaliyetlerinin mercek altına alındığını görüyoruz.


Ergenekon’la ve darbe girişimiyle ilgili olarak medyada yeni operasyonlar yapılacak mı sizce?


Medyada ciddi bir operasyon beklemiyorum ben. Küçük çaplı operasyonlar olabilir ama büyük isimlere yönelik operasyonlar olacak gibi gözükmüyor. Sadece medyada değil, şu aşamada genel olarak Ergenekon’da çok büyük isimleri kapsayan operasyonlar olacağını düşünmüyorum. Ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmez çünkü Ergenekon’da süreci bir miktar da iç ve dış dinamikler belirliyor.


Ergenekon davasının gidişatını etkileyebilecek iç ve dış dinamikler nedir?


Hükümetle asker arasında Ergenekon davası konusunda zımni bir mutabakat var. Ama bu mutabakat onuncu dalga operasyondan sonra zedelendi. Onuncu dalgada MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın ve eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evlerine gidildi. İş büyümeye başladı. Ergenekon’daki bu çap büyüklüğü hükümetle asker arasındaki zımni mutabakatı bozdu. Ergenekon davasına bakışta bir pürüz oluştu. Bu durum davayı etkileyebilir. Bu iç dinamik.


Ergenekon davasının gidişatını etkileyebilecek dış dinamik nedir?


Mesela Türkiye’nin gündemine Kürt meselesinin çözümü girdi. Bu, Amerikan planı gibi gözüküyor. Irak’taki merkezî yönetimin de, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin de bu planı desteklediğini görüyoruz. İçeride AK Parti hükümeti de buna sıcak bakıyor. Bu büyük bir proje. Eğer Kürt meselesinin çözümüyle ilgili olarak asker ve hükümet işbirliği yapıyorsa ve bu işbirliği Ergenekon sürecinden daha fazla önemseniyorsa, Ergenekon’un çok ileriye gitmemesi ve burada bitirilmesi, hükümet-asker ilişkinin selameti açısından yararlı bulunabilir.


Kürt meselesini çözmek Ergenekon’la hesaplaşmanın önüne geçebilir mi?


Evet geçebilir. Şöyle bir anlaşma olabilir. ‘Evet, bazı yanlışlar yapılmıştır. Ama biz bunu kendi içimizde çözebiliriz. Burada durulsun’ denebilir. Çünkü bu iş daha büyük isimleri kapsıyor. Onuncu dalga operasyonda Sabih Kanadoğlu’nun sadece evi arandı. Onun ifadesi bile alınamadı. Bence müdahale edildi.


Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?


Kendisi arama bittikten sonra televizyonlara çıktı, “Bir hukuk adamı olarak çok üzülüyorum. Bana Danıştay cinayetini ve Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları sordular” dedi. O olaylarla bağlantısı olduğu iddia ediliyor ki, evine giden savcı ve emniyet görevlisi tarafından bununla ilgili görüşü sorulmuş. Bunlar ev aramasında dosyalar karıştırılırken ayaküstü sorulacak sorular değil. Zaten Birinci ve İkinci İddianamelerin ruhuna bakarsanız, Danıştay baskını ve Cumhuriyet’e bombalarla ilgili olarak sadece örgütün üst düzey yöneticileri suçlanıyor. Çünkü örgüt yöneticileri üyelerin yaptıkları tüm eylemlerden sorumlu tutuluyorlar. Bu cinayeti bizatihi Sabih Kanadoğlu işlemediğine göre, ona isnat edilen suçlama örgüt yöneticiliğidir. Ben yapılan açıklamalardan ve iddianamenin ruhundan bunu çıkartıyorum.


Ergenekon çok tepelere çıktı diye mi sürece müdahale edildi sizce?


Evet. Hatta bu isimleri gölgede bırakacak önemli bir şahsın daha evine gidileceği ancak bir müdahale sonucunda gidilemediği iddiası var. Operasyon grubu içindeki Emniyet’ten bazı isimler bize, bunun Sabih Kanadoğlu’nu da, Tuncer Kılınç’ı da gölgede bırakacak bir isim olduğunu, fakat operasyonun yarıda bırakıldığını söylediler. Zımni mutabakat bozuldu ya da bir numaraya kadar gidilecek yolun üzerine çok ciddi bir bariyer çekildi derken bunu anlatmaya çalışıyorum.


YARIN:
Ergenekon niye Bahçeli’yi değiştirmek istedi? Baykal niye avukatlığa soyundu? Ergenekon’un Yargı’da uzantıları güçlü mü? Ergenekon’un Güneydoğu bacağı JİTEM’in Hizbullah ve PKK’yla işbirliği var mı?

Şamil Tayyar: ‘Hizbullah lideri Jandarma muhbiriydi’

“Darbeyi 2003’te başaramayınca konsept değiştirdiler. “Önce ülkeyi karıştırıp, alt yapıyı kuralım” dediler. İlk işleri Şemdinli oldu, Sonra Hrant, Danıştay cinayetleri geldi.”

“Adana Jandarma Komutanı Temel Cingöz’ün emir eri gibi duran genci, Orakoğlu merak ediyor. Cingöz, “muhbirimiz” diyor. Muhbirimiz dediği, Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu.”

“Muhsin Yazıcıoğlu önemli karakutulardandı. Hrant Dink cinayetiyle ilgili, “Önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler” dedi.”


* * *


İKİNCİ BÖLÜM


Ergenekon konusundaki yayınlarıyla ve bilgisiyle Türkiye’de önde gelen kişilerden biri olan ve bu konuda kitapları yayınlanan gazeteci-yazar Şamil Tayyar’la dün birinci bölümünü yayınladığımız söyleşiye kaldığımız yerden devam ediyoruz.


***


NEŞE DÜZEL: “Ergenekon’un ikinci iddianamesinde çok önemli belgeler var” dediniz. Neler bu belgeler?


ŞAMİL TAYYAR: Mesela zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in darbe günlükleri, Mustafa Balbay’ın (Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi) günlükleri, Arif Doğan’ın JİTEM ifadeleri, emekli General Şener Eruygur’un ofisinde ele geçirilen belgeler, Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun raporları bu iddianamede yer alıyor. Medya patronlarınınki de dahil, inanılmaz görüşme kayıtları ve bilgilerle dolu bunlar. Dolayısıyla İkinci İddianame’de sanıklara isnat edilen suç kapsamı biraz daha genişletilmiş.


Ergenekon sanıkları neyle suçlanıyorlar şimdi?


Birinci İddianame’de Ergenekoncuların darbe girişimi hükümete yönelik iken, ikincide sadece hükümete değil, Meclis’e karşı da darbe örgütledikleri ifade ediliyor. Sadece AK Parti’ye değil, CHP ve MHP’ye karşı da darbe organizasyonları var.


Darbeciler, siyasi partilerde büyük değişiklikler yapmayı planlamışlar. Bir MİT raporunda ‘Ergenekon üyesi’ olarak gösterilen Deniz Baykal da cuntacılar tarafından değiştirilmek isteniyormuş. Bu çelişkiyi nasıl açıklamak gerekiyor sizce?


Deniz Baykal’ı doğrudan Ergenekon üyesi kabul ettiğim için söylemiyorum ama... Ergenekoncular bazı isimlerle bir dönem işbirliği yapmışlar ve zaman içinde o işbirliğinin kendileri için yararlı olmadığını ve daha etkin bir isimle daha güçlü bir mücadele verilebileceğini düşünmüş olabilirler. İddianameye göre, gazeteci Tuncay Özkan CHP’nin başına getirilmek isteniyor. Hatta Tuncay Özkan CHP genel sekreterliğini kendisine bırakması için Deniz Baykal’la pazarlık yapmış. Bu görüşmeye tanık olan birinin aktardığına göre, Tuncay Özkan, Önder Sav’ın yerine kendisinin genel sekreterliğe getirilmesini istiyor ve Baykal’ın yüzüne şunu bile söylüyor: “Mümkünse siz kenara çekilseniz ve biz bu partiyi canlandırsak, tek başına iktidara getirsek.”


Peki, Baykal ne yapıyor?


Gülümsüyor. Zaten ondan sonra Baykal, Tuncay Özkan’dan kopuyor. 22 Temmuz genel seçimlerinde Özkan’ı ve onun önerdiği Hulki Cevizoğlu da dahil hiç kimseyi aday yapmıyor.


Ergenekon’un değiştirmek istediği Deniz Baykal, neden Ergenekon’un avukatlığına soyundu peki?


Deniz Baykal, Ergenekon’un yarattığı ruh ve korku ikliminden etkilendi. Çünkü CHP içinde Ergenekon’la bağlantılı çok güçlü isimler var. Baykal’ı yönlendirmiş olabilirler. Şu anda CHP içinde çok etkin bir Ergenekon bağlantısı var. Sadece CHP böyle değil. MHP’nin içinde de Ergenekon’la bağlantılı çok önemli bir isim var. Devlet Bahçeli başlangıçta ondan etkilendi ama 22 Temmuz seçimlerinden sonra MHP’deki Ergenekonculardan kendini soyutlayarak daha bağımsız politikalar üretmeye başladı.


Darbeciler Devlet Bahçeli’yi de değiştirmeyi planlamışlar. Neden Bahçeli’yi değiştirmek istiyorlar?


Bahçeli’den destek bulamadıkları için de Bahçeli’nin yerine Ümit Özdağ’ı düşündüler. Çünkü Bahçeli MHP’nin kapılarını onlara açmadı. 1999 yılında yüzde 18 oyu yakaladıktan sonra MHP’de öyle ciddi operasyonlar yaptı ki, ülkücü gençliği sokak hareketlerine sokmadı. Ergenekon için bu çok büyük bir eksikliktir. Darbe zemini oluşturmaya çalışıyorsunuz, sokak hareketlerini tahrik edeceksiniz ama MHP harekete geçmiyor. O zaman batı bölgelerinde MHP yerine sivil toplum kuruluşlarını kullandılar. Hatta hafta sonu yapılan mitinglere sivil kıyafetlerle binlerce asker götürdüler.


Ergenekon, Büyük Birlik Partisi’nin gençlik örgütü Alperenler’i kullanmadı mı?


Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak kendisine, “Siz bu işlerin acısını çekmiş birisiniz. Örgütlerinizi niye kontrol altına almıyorsunuz” diye sorduğumda Muhsin Yazıcıoğlu bana çok hazin bir cevap verdi. “Bunu önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler” dedi. Sızmışlar demek istedi. Muhsin Bey son yıllarda daha olgun bir tavır sergilemeye başlamıştı. 28 Şubat süreciyle başladı bu, Ergenekon’la da devam etti. O, “Ergenekon’un avukatıyım” demedi.


Sizce Ergenekoncu cuntaların girişimleri nasıl engellendi? O zamanki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tek başına mı engelledi darbeyi?


Tek başına değil tabii. Amerika da, hükümet de destek verdi. Ayrıca Genelkurmay’a bağlı iki önemli birim var. Özel Kuvvetler ve İstihbarat Daire Başkanlığı. Hilmi Paşa, darbe teşebbüsünde bulunan komutanların bütün adımlarını İstihbarat Dairesi üzerinden biliyordu. Hilmi Paşa, “evden yemek getirtiyordum” diyor. Böyle bir ortamda Özel Kuvvetler de onun can güvenliğini sağlıyordu. Emniyet de başından beri Ergenekon konusunda siyasi iktidardan yanaydı.


MİT’ten söz edilmiyor. MİT’te Ergenekon kanadı yok mu peki?


Olmaz olur mu? MİT, ilk kez bu dönemde sivil iktidara doğru tavır değiştirmeye başladı. Emre Taner müsteşar olduktan sonra MİT’teki Ergenekoncu unsurlar büyük ölçüde temizlendi. Nitekim Ergenekon’la ilgili belgelerin bir kısmı MİT’ten geldi. Ama şu çok ilginçtir.... Ergenekon sanıklarını yakan belgelerin çoğu Jandarma’dan geliyor. Çünkü Şener Eruygur Jandarma komutanıyken, istihbarat biriminin başında Levent Ersöz var. Onun da altında Hasan Atilla Uğur var. Üçü de Ergenekon sanığı şimdi. Bunlar, o dönemde inanılmaz kayıtlar yapmışlar. Zaten Jandarma dinleme ve takip açısından emniyetten daha üstün bir teknolojiye sahiptir. Bu üstünlüğü kullanmışlar ve kendilerine hiçbir zaman dokunulmayacağını sanmışlar.


AKP’de Ergenekoncular var mı?


Ergenekon toplum üzerinde nüfuz kullanabilen her kesime sızmış. AK Parti’de Ergenekon’la bağlantılı ve kapatma davası sürecinde korkarak tavır değiştirmiş 20 civarında isim var. Eğer kapatma kararı çıksaydı, çok ciddi istifalar olabilirdi. 60 civarında milletvekiliyle temas kurulduğunu duymuştuk.


Ergenekon üyeliğinden yargılanan sanıklarının hepsinin amacı ortak mıydı, yoksa değişik amaçlar peşinde koşarak aynı örgütte mi toplandılar?


En tepedekilerin bir gayesi vardı ama alt düzeydekilerin amacı aynı değildi. Kimi korktuğundan ya da devlette bir ikbal beklediğinden, kimi gayrımeşru işleri örtmeye çalıştığından ya da devlette iktidarı ele geçirmek istediğinden Ergenekon’a destek vermiş olabilir. Ergenekon bir merkezî yapı ama Türkiye çapında taşeron örgütlerden de yararlanıyor. Antalya’da göz korkutmak için bir iki bomba atacak ya da haraç alacak diyelim. Orada devletin içinden beslenen küçük çetelerden birini, mesela fuhuş çetesini kullanıyor.


Peki... Veli Küçük’le Şener Eruygur’un arasındaki bağ ne sizce?


Eruygur, Ergenekon’un üst düzey yöneticisi ve kurucusu gözüküyor. Veli Küçük ise yukarıyla operasyon grupları arasında ilişkiyi kuran köprü eleman oluyor. Cinayet işlenecek, eylemler yapılacak, medyada haber çıkarılacak, para sağlanacak... Veli Küçük bu işlerde operasyon gruplarıyla konsey arasında ilişkiyi kuruyor.


Veli Küçük Susurluk meselesinde de rol almıştı. O zamanki amacı neydi? Gene darbe mi yapmak istiyordu?


Susurluk’un kodları Ergenekon’dan farklı. Susurluk ağırlıklı olarak Jandarma ve Emniyet’ten beslenen bir menfaat çetesiydi. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi işlerden büyük paralar sağladılar. Bunlar hükümeti devirmek yerine aksine hükümetle işbirliği yaparak güçlerini zirveye çıkarmaya çalıştılar. Sonraki aşamada, DYP’yi ele geçirerek bir siyasi organizasyon olarak da etkin olmak istediler. Ama olmadı. Ergenekon’la Susurluk’un ortak yönü Kürt sorununun çözümsüz kalmasından beslenmeleridir. Çünkü kanın aktığı yerde illegal faaliyetler kolayca ranta çevrilebiliyor. Zaten Yüksekova çetesiyle birlikte bazı askerî helikopterlerle uyuşturucu taşındığı ortaya çıktı.


Tansu Çiller döneminde 1994’te yaşanan ekonomik krizin Afganistan’dan getirilen 20 milyar dolarlık uyuşturucu parasıyla atlatıldığı söyleniyor.


İkinci İddianame’de geçiyor bu. Zaten iddianame birçok konuda 1999’un gerisine gidiyor. Savcılar, “Ergenekon her ne kadar 1999’da kurulmuş olsa da bunu kuran kadroların eylemleri geçmişe uzanıyordu. Bunların eylemlerinin 1999 ve sonrasıyla sınırlandırılması doğru olmaz” diyorlar. Dolayısıyla 1999 öncesindeki bazı olaylarla ilgili isimlerin de gözaltına alınıp sorgulanması söz konusu olabilir. Bu da yeni operasyon dalgaları demektir. Aslında doğru olan, bu süreçten dört ayrı dava çıkarmaktır. Bir Ergenekon. İki Susurluk. Üç, Sarıkız. Dört, JİTEM. Nitekim İkinci İddianame’de Sarıkız’ı ayrı bir dosya olarak ayırdılar. Eğer Sarıkız ayrılmasaydı, Ergenekon’a geçmiş olsun derdik.


Çünkü Sarıkız, Ergenekoncuların görevde oldukları dönemde yaptıkları bir darbe hazırlığı. Ergenekon dosyasından ayrılmasaydı, Ergenekon’un tamamı askerî mahkemede yargılanmak zorunda kalacaktı değil mi?


Evet.


Şemdinli’yi bu dört dava dosyasından hangisine koymak lazım?


Şemdinli, Ergenekon’un içine girer. Çünkü Ergenekon’un faaliyet alanında gözüküyor. Ergenekoncular, 2003-2004’te darbe yapmayı planladılar ama başaramadılar. Sonra konsept değişikliğine gittiler. “Biz bu darbeyi 2009 yılında yapacağız. Ama önce darbenin alt yapısını kurmalıyız. Bunun için de Türkiye’yi karıştıracağız” dediler ve Türkiye’nin her yerini kullanmaya başladılar. İlk iş olarak da Şemdinli’yi yaptılar. Ardından Ergenekon’un Hrant Dink cinayeti, Danıştay baskını, Cumhuriyet’e atılan bombalar, Malatya misyoner cinayetleri geldi.


Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’nin eşi Ferda Paksüt de sanıklar arasında. AKP’nin kapatılma davası düşünüldüğünde başka bir boyut kazanıyor bu durum. Ergenekon’un Yargı’da uzantıları var mı sizce?


Var tabii... Ergenekon’un en güçlü olduğu yerlerden biri Yargı’dır. Yargı’da çok güçlüler ve süreci akamete uğratmaya çalışıyorlar. Ciddi bir yargı reformu yapılmadan Ergenekon davasından arzulanan sonuç çıkamaz.

Ergenekon soruşturması daha da gelişecek mi? Yoksa bu İkinci İiddianame’yle ve bugünkü sanıklarla bu dosya kapandı mı?


Ergenekon davasında ileriye gidilmesi için devletin tepesinde güçlü bir irade yok. Ama gene de şartlar değişebilir. Çünkü Ergenekon’da elde edilen her bilgi başka bir operasyonu tetikliyor. Bu yüzden Ergenekon dava sürecinin nereye kadar gideceğini bilmiyoruz. Türkiye’de de ilk defa bir darbe teşebbüsü yargı önüne çıkarılıyor. Ayrıca bu dönemde Kürt meselesine de neşter vurulmak isteniyor. Bu değişimden rahatsız olan kesimleri harekete geçirip, ülkede gene bir kaos ortamı yaratmak isteyebilirler. Daha yeni Tekirdağ’da Başbakan’a bir suikast planı ortaya çıkarıldı. Zaten bu olaydan sonra da bakanlar dahil tüm devlet büyüklerine yönelik koruma arttırıldı. Cumhurbaşkanı’nın Irak’a gittiği gün şaşırtmaca yapıldı ve Kayseri’ye de iki rutin program konuldu.


Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasıyla ilgili kuşkularınız var mı?


Kafamda soru işaretleri var ama elimde somut bir veri olmadan konuşamıyorum. Rahmetli Yazıcıoğlu yakın tarihin en önemli karakutularından biriydi. 1980 öncesi ve sonrası olaylara ışık tutabilirdi.


Devlette kırmızı alarm Ergenekon yüzünden mi verildi?


Sadece Ergenekon değil. Dengelerin değişmesine derin PKK da itiraz edebilir. Çünkü bunlar yıllardır kan ve şiddetten besleniyorlar ve bunu ranta dönüştürmüşler. Ayrıca yabancı istihbarat örgütleri de devreye girmişlerdir. Çünkü Kürt sorunu çözülürse dengeler değişecek. Türkiye’nin Amerika’ya yakınlaşmasından Rusya da, İran da rahatsız olabilir.


İkinci Ergenekon İddianamesi’nin yayınlandığı gün Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı olan albay da Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlerle ilgili tutuklandı. Halen görevini sürdüren bir albayın böyle bir suçlamayla tutuklanması ilk kez oluyor bildiğim kadarıyla. Bu tutuklamayı nasıl yorumluyorsunuz?


JİTEM’in üzerine gidileceğini gösteriyor bu. JİTEM’le ilgili ayrı bir dava dosyası açılıp soruşturma daha da derinleştirilirse, Türkiye yakın tarihiyle hesaplaşır. İnsanlarımız ne tür karanlık olayların sahnelendiğini, ülkeyi bölmek için insanların nasıl birbirine düşürüldüğünü görürler. Türkiye böyle bir fırsat yakaladı.


Güneydoğu’daki Ergenekon’un bacağı olan JİTEM soruşturması daha derinleşecek mi yoksa bu soruşturma da bir yerde kesilir mi sizce?


Eğer olayın çapı büyürse müdahale edilebilir. Çünkü JİTEM dosyasının nerede duracağı bilinmez. Cizre ve Silopi olayları ayrı JİTEM dosyasının açılması için bir çıkış noktası olabilir. Bugün 17 bin insan kayıp. Ne kadarının öldürüldüğünü, ne kadarının kayıp olduğunu bilmiyoruz.

JİTEM ile Hizbullah arasında da işbirliği olduğu söyleniyor. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


28 Şubat sürecinde Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Bülent Orakoğlu’nun Birinci İddianame’ye yansıyan ifadesi var. Adana’da Temel Cingöz Jandarma il alay komutanıyken, Orakoğlu da o sırada Adana’da görevli. Bir gün bir masanın etrafında sohbet ederlerken, Temel Cingöz’ün yanında ayakta asker gibi duran bir genç gördüğünü söylüyor. Orakoğlu merak edip, “bu kim,” diye soruyor... Cingöz, “Hüseyin Velioğlu. Bu bizim muhbirimiz” diyor.


İnsanları bodrumlarda domuz bağlarıyla infaz eden Hizbullah’ın lideri...


Evet. İstanbul’da öldürüldü. Bu bile işin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. İkinci İddianame’de, JİTEM’in kurucularından Arif Doğan’ın ifadelerinde de var. JİTEM, PKK’yla mücadele ederken Hizbullah’ı kullanmış. PKK’lı olduğunu düşündükleri insanları Hizbullah’a infaz etsin diye vermişler.


Ergenekon ile PKK arasında da işbirliği olduğu söyleniyor. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


PKK 1978’de derin devletin bazı unsurlarınca kuruldu ya da kurulması teşvik edildi. Ama daha sonra kontrolden çıktı. Devlet eliyle bir Frankeştayn yaratıldı. Doğu ve Güneydoğu’daki menfaat çeteleri silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi olaylarda zaman zaman PKK’yla işbirliği yapmışlar. Bazen de onu siyasi proje için kullanmışlar. Uluslararası istihbarat örgütleri de Ergenekon üzerinden PKK’yı kullanmış olabilirler. Mesela 1993’te Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi çok karanlık bir olay.


Hangi açıdan karanlık?


Özal dönemiydi ve Kürt meselesinin çözümü için çok ciddi adımlar atılıyordu. PKK da ateşkes kararı almıştı. O sırada ve Bakü-Tiflis boru hattının döşenmesi gibi uluslararası gelişmeler yaşanıyordu. Amerika ve İngiltere bu projeye karşıydı. Azerbaycan’da Elçibey baştaydı. O günlerde 33 erin öldürülmesi hadisesi yaşandı. Arkasından Elçibey gitti. Boru hattı projesi, Amerika ve İngiltere’nin istediği şekilde değişti... Sonra Sivas katliamı oldu... Özal öldü... Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis öldürüldü... Zaten 1993 yılı aynı 2006-2007 Türkiye’si gibi bir dönemdir.


Benzerliği nedir?


İçinde çok sır barındırıyor. 1993’ün kodları çözülse, Türkiye’nin yakın karanlık tarihi herhalde büyük ölçüde aydınlanır. 1993 yılının bir kısmı Susurluk, bir kısmı da JİTEM üzerinden çözülebilir. Son bir örnek daha vereyim. Ergenekon sanığı Osman Gürbüz...

Bahar Kılıçgedik’in Taraf’ta çıkan haberine göre, Ergenekon sanığı DHKP-C’li Osman Gürbüz’ün adı İkinci İddianame’de de Gazi olaylarında tetiği ilk çeken kişi olarak geçiyor.


Osman Gürbüz bir tetikçi... İlişkilere bakın... Geçmişte araba kazası yapıyor. Elinde Jandarma telsizi yardım istiyor. Onun kullandığı otomobil, Elazığ’da Mehmet Ağar’ın seçim kampanyasında kullanılıyor. Bütün bu iddialar ve ilişkiler ortaya çıkarılmalı. 1993 ve 2006, 2007 Türkiye’nin kodları çözülmeli ve yakın karanlık tarih aydınlatılmalı.

BİTTİ

 

Bugün 37 ziyaretçi (44 klik) kişi burdaydı!
salihtaslinkleri.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol